Ulusun Ulus Olmaktan Çıkarılması

 

Evet, savaşın (daha doğrusu işgalin) cephede değil, pek çok yıl öncesinden sinsi sinsi nasıl başladığını, dost postundaki düşmanı, vatanına göz dikilmiş hedef ülkenin ayarlanmış sahte aydın ve her daldaki üst kademelerinin nasıl kucaklayıp kendi ülkelerini kundakladığını, geçen yazımızda (I) gözden geçirmeğe başlamıştık. İktisâdî, mâlî çökertmeyi ele aldık (1-7). Şimdi daha da tehlikelisi, ulusun ulus olmaktan çıkarılmasına yol açacak derin ruhbilimsel savaş ameliyeleri ile (işlemleriyle) devam ediyoruz...
                       Bir ulusun maddî gücünün olması elbette mânevî gücünün varlığına bağlı.Ulusun fertlerini bir arada tutup ortak ulusal (millî) hedeflere yönelten de mânevî unsurlar. Gizli düşman bunları yıllarca incelemiş, gerçek güç kaynaklarını tespit etmiştir. Onların aşındırılması, sonra yok edilmesi için adım adım sessizce ve sabırla çalışacak. En etkili yöntem olarak ta istediklerini hedef ülkenin kendi fertlerine yaptıracak (Bkz. (I)).
            Ulusu ulus yapan, binlerce yıldan gelişe gelişe süregelmiş ulusal kültür. Ulusa mensubiyet hissi ise ulusal kültürle yetişmiş, onunla yoğrulmuş olmaya bağlı. Bu mensubiyet hissi kuvvetli olanlar, özellikle düşman ortada göründüğünde vatanın korunması, ulusun bekası için her şeylerini, hattâ canlarını bile fedâ edebilirler. Ancak, iş o raddeye gelmeden, vatanseverlerin, adım adım ülke ve ulusun dibinin nasıl oyulduğunu, halkı bir arada tutan harcın nasıl eritildiğini fark etmeleri, ve bu sessiz istilâya karşı bir araya gelerek düşmanın her sinsi adımına karşı halkı uyarmaları, karşı durmaları, aynı cinsten sessiz, ama etkili adımlarla mücadele vermeleri gerekmektedir. 
                        9) Kültür unsurları nesilden nesile eğitimle aktarılır: Ailede, köyde, sonra okulda, evrenkentte, ve gün-be-gün basın-yayınla, toplu sohbetlerde, ve konuşmacılarla; ayrıca filimlerle, hattâ musikî ile. O halde düşman önemli gördüğü kültür unsurlarını eritmek için aile, köy, okul, evrenkent düzenlerine el atıp onları sinsice bozacak ve yabancılaştıracak, basın-yayını ele geçirecek, yerli filimciliği ve musikîyi yok edecek, yerine kendininkinin bozuğu ile halkı topa tutacaktır.
                        10) Ülkeye millî kimliğini veren, tapusunu o ulusun yapan, ulusun tarihinden gelen kent, kasaba, köy, dağ, ova, nehir adlarıdır. Düşman gezim (turizm) gibi bahanelerle zâten geçim kaynağı kalmamış halkı uyutarak yer adlarını yabancı isimlerle değiştirecek, ama tabii bunu da, kilit noktalara yerleştirdiği ayarlı, “beşinci kol” cemiyet üyelerine yaptırtacaktır (son perdede ise bilinci kalmamış safdillere).
                        11) Atalarının ülkeye mührünü basmış mirâsı yer adları olduğu gibi, bıraktığı târihî âbideler olduğuna göre, düşman bunları ihmal ettirecek, yıkıma terk ettirecek. Her ülkede insanın var olduğundan beri birikegelmiş  binlerce yıllık katmanlar bulmak mümkün. On dokuzuncu yüzyılda başlayarak düşman ve bazen onun körüklediği göze görünür sömürgeciler, kazıbilimi (arkeolojiyi) bir ülkenin istilâsına dünya kamuoyunu hazırlamak için kullandılar. Katmanlardan işlerine gelenleri ön plana çıkarıp ulusun öz köküyle ilgili olanları örtbas ettiler (Örn. Bkz. Kâzım Mirşan’ın buluşları, ve onları sâdeleştirip özetleyen Halûk Tarcan’ın kitabı, (“Ön-Türk Târihi”, Kaynak Yayınları, İstanbul 1997). Bunda da hedef ülkenin evrenkentlerine, ve “Kültür”  ve Gezim Bakanlıklarına önemli görev verildi. Pek çok ülkede bu etkinlik gerçekleştirildiyse de, en yoğunları ve sonuç alıcıları her Orta-Doğu ülkesinde ve Kuzey Afrika’da oldu. 
                        12)  Ataların mânevî mirası ise özellikle edebiyat: Halk edebiyatı, okumuşların edebiyatı, felsefî edebiyat. Düşman bunları eğitim düzenine soktuğu çoğu görünmez “danışman”larıyla, imzaları basan ayarlı yetkililerce eğitim düzeninden önce tedricen, sonra toptan kaldırır, unutturur; ayarlı ve şişirilmiş yazarlarını ünlü kılarak köklü ulusal edebiyatı gözden düşürür. Son fasılda, gençler zâten kendi dillerinde (okusalar bile) yazılmış olanları anlayamayacak, düşmanın vâcip gördüğü sulandırılmış bir yabancı dile bağımlı olacaklar, gittikçe düşünme ve hissetme yeteneklerini yitireceklerdir.
                        13)  Ulusun mayası, toplumun harcı, a) din, b) dil, ve c) özünün tarihi bilincini, (o sırayla), düşman hedef alır. a) “Küresel kıraliyetçi”nin birinci hedefi dünya çapında kollayıcı bir idârî düzene sahip ve milyarlarca insanı kapsayan dinlerdir.  Çünkü böyle dinler, tek ülkenin dışında, bir çok ülkeyi içine alan bir direnme duvarı oluşturur, o ülkeler arasında dayanışmayı sağlar, düşmanın ince oyunlarına karşı halk kitlelerini mânen koruyabilirler. Düşmanın bu duvarları yıpratması, sonra yıkması gerekmektedir. O dinden olanların arasına nifak sokulur, sahte mezhepler kurulur; bu mezheplere ilkel tavırlar takındırılıp aşırı işler yaptırılarak o dinin bütünü önce dünya kamuoyunda, sonra ülkelerin kendi içlerinde gözden düşürülür; merkezî mânevî teşkilâta bağlılık yok edilir; aynı dinden olan,  eskiden birbirini kardeş gibi gören uluslarda ırkçılık, sahte (kültür, gönül, fikir esasına dayanmayan) ve sözde milliyetçilik (millîlik yerine) teşvik edilir. Bu suretle, dindaşlar birbirine düşürüldüğü gibi, gerçek ulusal duygular, ulusal bağımsızlık, ulusal kültür kavramları da gözden düşürülür. Hedef ülkenin önce sahte aydınları, sonra daha geniş kitleler millî menfaatlere, istiklâle bigâne kalırlar. Eski ve tarihî dindaşları milletlerin başına gelenler ise onları artık ne üzer, ne ilgilendirir; sırada kendilerinin olduğunu bile düşünemez, ibret alamaz olurlar.
            Hedef ülkelerde geniş dindar kitleler saptırılıp, dinlerinin özünde böyle bir şey olmadığı hâlde, kendi uluslarının lâfının bile edilmesine, ulusal dilden, kültürden, tarihten bahsedilmesine düşman kılınırlar. Öbür yanda, ayrı bir kavim gibi davranmaya başlamış sahte aydın sınıfı, analarının, babalarının, dedelerinin (hakkında artık bir şey bilmedikleri) dinine düşman kesilmişlerdir.
            14) İşte bu hazır ortama yabancı misyonerler çıkagelir; önce usul usul, yabancı dil öğretmeni pozunda, sonra açıktan ve akın akın. Gelen misyonerler genellikle düşmanın istihbarat dairelerinden desteklidirler. Çoğu, çok öncelerden düşmanın diğer yabancı ülkelerde kurdurduğu, oranın dini içinden çıkarılmış sapkın, sahte mezheplere aittir. “Küresel kıraliyetçiler”in, dünya köleleri için türettiği sahte din ve onun insancıllıktan uzaklaştırılmış, hurafelere boğulmuş sahte mezhepleri.
            Hedef ülkenin kültür, gezim, ve eğitim bakanlıkları, içindeki “cemiyet üyeleri” vâsıtasıyla yabancı misyoner faaliyetlerine pervâsız izin verdiği gibi, onların âdetâ ortağı gibi çalışır olurlar; yabancı sahte dini metheden kitapçıklar basar, dağıtırlar; ülkenin dinî, târihî eserleri, anıtları yerine, yabancı dine aitmiş gibi yıkıntılar “keşfeder”,  milletin parasıyla bunları onarır, yabancı tapınaklar inşa ettirir, âyine açarlar. “Yurdu tanıtıyoruz; gezmen (turist) gelecek” yutturmacasıyla, içerde ve dışarıda,  ülkenin “dinî, târihî mirâsı” ,  “kutsal zenginlikleri” diye o ulusun dinî, târihî mirâsını değil, düşmanın istediği tarzda sahte yabancı dinin ve târihin, ülkenin kimliği olduğu intibâını uyandırırlar. Ülkenin kamu ulaştırma kuruluşlarının başındakiler de buna katılır. Yabancı ülkelerdeki, o ulusun dıştaki fertlerinden oluşan topluluklara dahî bu propaganda uygulanır.  Ülkenin kimliği değiştirilmekte, istilâcıya karşı direncini koruyacak bağışıklık (muafiyet) dizgesi yok edilmektedir.
            Derken, b) dil, ve c) özünün târihi bilincine taarruz gelir. Dinden, onunla iç içe girmiş (her dinde olduğu gibi) o din öncesi ulusal kültür, ulusal yaşam tarzı ve yaşam felsefesi unsurlarının sahte din âlimlerince ayıklanmasından sonra halk çapında zemin, ulusal dil ve tarihin yok edilmesine hazırdır. Bunların yok edilmesi, o dil yerine düşmanın uygun gördüğü sulandırılmış yabancı dille eğitimin önce yabancı okullarda, sonra devletin, nihayet özel, hattâ sözde dinî vakıfların okullarında başlatılıp yurdun her köşesine yayılmasıyla olur. Öldürücü darbe ise yabancı dille eğitimin anaokullarına kadar indirilmesi, artık öğretmenlerin de yabancı olmasıyla gelir. [ (b) ve bir miktar (c)’nin geniş işlenmesi için Bkz. O. Sinanoğlu, “Bye-Bye Türkçe”, “Hedef Türkiye”, ve “Büyük Uyanış” kitapları, Otopsi Yayınevi, İstanbul (2000-2003)].  Küresel kıraliyetçilerin gizli kuyrukları kilit kademelerde görevlerini yapmışlardır.  Ama bu kuyruklar da sonunda düşman tarafından ülkelerinin topraklarından sürülecekler, çoluk çocukları da soykırımdan kurtulamayacaktır.
             İşte böyle. Yukarıda toplu hâlde özetlediklerimiz, iki Amerika kıtası, Avrupa, Asya, ve Afrika’nın pek çok ülkesinde uygulanmıştır. Bu gün de çok yerde devam ediyor. Son perdeler oynanıyor. Bizim ülkemizin, ulusumuzun, bu savaşın, daha doğrusu istilânın neresinde olduğuna okuyucu kendi karar versin. “Peki bu vahim durumda nasıl ve ne yapmalıyız?”ı da herkes düşünsün. Sonra bulduğumuz çareleri karşılaştıralım.
 ********** İnsanlık düşmanı dünya hâkimiyetçilerine karşı çıkacak, insanlığın kurtulmasına yol gösterecek bir ülkeden; 02 Nisan 2003.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu 
Türkçe Karşılığı Nedir?
 

TÜRKÇESİNİ BUL

Dilimize giren yabancı sözcüklere Türkçe karşılık bul,
Türkçesi varken yabancısını kullanma...
Aradığınız sözcük:

Türkçesi Varken
 
 
Bu Güne Kadar 52332 ziyaretçi Uyandı
TurkeyRank.Com - Pagerank Servisi Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol